Sanat Eserlerinde Kızılötesi ve X-Işınlarının Kullanımı
Bir müze ziyaretinde bir sanat eseri gördüğümüzde çok etkileniriz. Peki ya o sanat eserinin gözlerimizin göremediği yapısı nedir? Bu soruyu yanıtlamak için, insan görüşünün sınırlı aralığının dışına bakmak gerekir.
İnsan gözü yaklaşık 400 ila 700 nanometre arasındaki dalga boylarını algılar. Öte yandan elektromanyetik spektrum bundan çok daha geniş bir aralığa sahiptir.
Resim 1 (Kaynak: Ortaya Çıkan ve Yeni Tanımlanan Sağlık Riskleri Bilimsel Komitesi, Işık Hassasiyeti, 2008: 10. )
X-ışınlarının 1895 yılında Alman fizikçi Conrad Wilhelm Röntgen (1845-1923) tarafından keşfedilmesinden kısa bir süre sonra, sanat eserlerinin ilk X-ışını radyografi denemeleri gerçekleştirildi. Röntgen, deneylerinde kurşun beyazı boya ile boyanmış ahşap blokları röntgenlemiştir. Ancak 1896 yılında gerçek bir tablonun ilk X-ışını radyografisini çekecek olan kişi Frankfurt’ta profesör olan Walter König (1859-1936) oldu. Weimar’da tıbbi radyolog olan Alexander Faber de birkaç tabloyu X ışınlarıyla incelemiştir. König’in çalışmalarından habersiz olduğu anlaşılan Faber, 1914 yılında yağlıboya tabloların X-radyografisi için bir patent aldı. Ancak, Faber’in patentinin genel etkisi sınırlı olmuştur.
X-ışınlarının sanat eserlerinde erken dönem kullanım örnekleri arasında; Amsterdam’da Leo Gerard Heilbron (1882-1960), Paris’te André Chéron ve Viyana’da Guido Holzknecht (1872-1931) sayılabilir. 1924 yılında Faber’in patentinden haberdar olan Münih’teki Bayerische Staatsgemäldesammlungen, bir X-ışını makinesi kuran ilk müze oldu ve sonraki yıllarda sistematik olarak X-ışını resimleri çekmeye başladı. Sonuç olarak, müze para cezasına çarptırıldı ve bu da telif ödemeleri konusunda uzun bir anlaşmazlığa yol açtı. Anlaşmazlık sonunda 1931 yılında Philips ve Siemens-Reiniger-Veifa’nın Faber’in lisans haklarını satın alması ve özellikle tabloları incelemek için tasarlanmış bir X-ray cihazını başarıyla piyasaya sürmesiyle çözüldü.
X-radyografinin resim çalışmalarında kullanılmasında bir başka önemli dönüm noktası da Harvard Üniversitesi Fogg Sanat Müzesi’nde sanat tarihçisi Alan Burroughs (1897-1965) ile yaşandı. Burroughs, 1925 yılında Harvard Üniversitesi’nden X-ışınlarının resimde kullanımını araştırmak üzere bir burs aldı. Burroughs, taşınabilir röntgen makinesiyle Avrupa’ya birkaç keşif gezisine çıktı. 1926’da Paris’teki Louvre ve Berlin’deki Kaiser-Friedrich-Museum’da, bir yıl sonra Belçika ve İngiltere’deki koleksiyonlarda ve ardından 1929-1930’da Londra’daki National Gallery’de röntgen filmleri çekti.
Kızılötesi fotoğrafçılık, resimlerdeki çıplak gözle görülemeyen ve hatta görünür ışıkla fotoğraflanamayan gizli ayrıntıları ve özellikleri ortaya çıkarabilir. Bunun nedeni, kızılötesi ışığın görüntünün daha derinlerine nüfuz edebilmesi ve görünür ışıktan farklı malzeme türlerine duyarlı olmasıdır.
Resimler kızılötesi fotoğrafçılıkla belgelendiğinde, ortaya çıkan görüntüler bize birçok şey gösterebilir. Örneğin:
Solmuş veya gizlenmiş detaylar: Kızılötesi ışık, solmuş veya hasar görmüş malzemelerin katmanlarına nüfuz ederek görünür ışıkta görünmeyen gizli ayrıntıları ortaya çıkarabilir. Bu, solma veya diğer hasar türleri nedeniyle gizlenmiş metin, çizim veya görüntüler gibi ayrıntıları içerebilir.
Alttan Çizim: Birçok tarihi resim, sanatçının boya veya mürekkep uygulamadan önce kompozisyonu açık renkli bir ortamda çizdiği alt çizim adı verilen bir teknik kullanılarak oluşturulmuştur. Kızılötesi fotoğrafçılık, görünür katmanın altındaki çizimi ortaya çıkararak sanatçının süreci ve teknikleri hakkında fikir verebilir.
Pigment analizi: Farklı pigment türleri kızılötesi ışığı farklı şekilde emer ve yansıtır. Tarihi resimlerin kızılötesi görüntülerini analiz ederek, kullanılan pigment türlerini belirlemek ve sanat eserinin kompozisyonu ve tarihi hakkında daha iyi bir anlayış kazanmak mümkündür.
Restorasyon ve konservasyon: Kızılötesi fotoğrafçılık, tarihi resimlerdeki restorasyon veya aşırı boyama alanlarını belirlemek için kullanılabilir. Bu, konservatörlerin sanat eserinin tarihini anlamasına ve nasıl restore edileceği veya korunacağı konusunda daha bilinçli kararlar vermesine yardımcı olabilir.
Resim 2.
Özetle, tarihi resimlerin kızılötesi fotoğrafçılıkla belgelenmesi, sanat eserinin kompozisyonu, tarihi ve korunması hakkında değerli bilgiler sağlayabilir. Kızılötesi fotoğrafçılık, gizli ayrıntıları ve özellikleri ortaya çıkararak geçmişin sanatını ve kültürünü daha iyi anlamamıza ve takdir etmemize yardımcı olabilir.
Resim 3.